15 Şubat 2010 Pazartesi

Bir bahar sabahıydı...

Her acıklı hikaye sanırım böyle başlar; "Bir bahar sabahıydı..."

Ne yazık ki benim hikayem de böyle başladı. Ben ki pazarlama ve reklam iletişimi konusunda eğitimimi Amerika'da tamamlamış bir insanım, o gün şunu fark ettim ki okuduğum üniversite beni Türkiye'deki iş hayatına hazırlayamamış.

Bu örnekten bağımsız olarak ne kadar bir kurum kurumsallaşmış olsun, ne kadar global şirketlerin kanatları altında operasyonlarını sürdürsün, bizler -Türk yöneticiler- soru ve sorunlar karşısında görmezlikten gelmenin, sistemler içinde problemlerin unutalacağına inanırız.

Cevahir AVM'nin açıldığı ilk zamanlarda 1 liralık otopark ücretini 1,5 saate ödeyemediğimiz gün anladım ki aslında hiçbir uygulama TÜKETİCİ odaklı yapılmıyor.

Soru ve sorunlar asla ulaşamadığımız "Telefon Bankacılığı" hizmetleri gibi sadece müşteri/zaman = kar ya da zarar olarak hanemize yazılıyor.

Çünkü bizler firmalar için birer "birey değil", "tüketiciyiz".

Çünkü bizler firmaların verimli kaynaklarını TÜKETİYORUZ.

Hepimiz bu döngünün birer parçasıyız. Hepimiz bu firmalarda, bu firmalar için, birbirimizin müşterisi olarak çalışıyoruz. Ama çok azımız bu döngünün çarklarını DOĞRU YÖNE çevirebiliyoruz.

Bir düşünün biz tüketiciler gerçekten de artık firmaların verimli kaynaklarını tüketenler miyiz?

Sanırım "müşteri velinimetimizdir" sözleri Kapalıçarşı'nın Kapalıçarşı olduğu günlerde kaldı; Dr. Engin Baran'ın sunumlarında Philip Kotler'in Pazarlama Günahları arasındaki yerini almadan önceki döneminde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler